28 Ekim 2010 Perşembe

WASHTÎYE

Sen bu kapıdan girdiğin zaman,
Işıklar süzülüyor duvarlardan içeriye.
Aydınlanıyor dünyam.
Bedenim seni sardığı zaman,
Kan yerine lav salıyor damarlarıma kalbim.
Bütün duvarlar, bütün eşyalar,
Şuh içinde eğiliyorlar etrafında.

Sen bu kapıdan çıktığın zaman,
Aydınlık da gidiyor, kararıyor dünyam.
Bütün bedenim ateşler içinde,
Soluksuz kalıyorum.

Ne girdiğinde anlatabiliyorum sana,
Ne de çıktığında bu kapıdan.
Söylesene Washtîye,
Ben hangi mısra ile anlatayım seni,
Bu olup bitenlerden yüce.

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam

*Washtîye: Sevgili

25 Ekim 2010 Pazartesi

KORKU

Nedir tüm bunların anlamı sevgili?
Bu korku neden?
Neden durmadan bir şeyler seni gözüme sokup duruyor?
Bu kutsallaştırmanın telaşı neden?

Tek bildiğim gözlerin;
Ateş kadar sıcak,
Güneş kadar aydınlık,
Ay kadar parlak.

Ya ellerin!
Ellerin yok mu ellerin!
Bulutları kıskandıracak kadar yumuşak.
Roden’e meydan okuyacak kadar keskin.

Hele bir de saçların var ki!
Düşündükçe;
Çocukluk bahçemdeki narçiçeklerinin kokusunu alırım.

Ben senden neden korkarım ki sevgili?

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam

14 Ekim 2010 Perşembe

SEN

Seni sevmek;
Hasta olmamak gibi bir şey.
Katran karası ciğerlerin,
Nefes aldığını hissetmek gibi bir şey.


Seni düşünmek;
Sır’a ermek gibi bir şey.
Hiçliğin ortasında,
Varlığı hissetmek gibi bir şey.

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam

8 Ekim 2010 Cuma

TRAVMA

Yaşayan ölüler gördüm,
Kanlı, canlı.
Dostu gördüm,
Kansız, tatlı.

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam