26 Ocak 2011 Çarşamba

Masallar, Renkler ve Düşler...

Kocaman bir yanardağın zirvesinde filiz yetiştirebilmek gibi zordu bana anlattığın masallar. Ruhunun derinliklerindeki karakterleri katıyordun bu masallara. Aslına bakarsan hiç de kötü şeylerden bahsetmiyordun anlattıklarında. Ama anlattıklarında renkler yanlıştı, düşler yanlıştı galiba.  Bu yüzden masal kalmışlardı, çatlamış dudaklarının ardında.
İlk kırmızıyı kattılar aramıza. Çocuklar kurşuna dizildi gözlerimizin önünde. Sonra dostlar düştü yere, nehirler allandı. Sonra yeşili kattılar araya. Kimyasallarla seviştik, yanan yatağımızda. Sarı geldi ardı sıra. Ormanlar yandı saçlarının ucunda. Mavi ile düşleri çaldılar gözlerimizden…
De bibêje dapîra min, bunlar da senin anlattığın renkler miydi? Senin anlattıkların aynı zamanda bunları da yapabilir miydi? Evet. Ben de senin gibi düşündüm. Ve çıkardım tüm anlattıklarından renkleri. Bir tek Gökkuşağı'na dokunmadım. Tüm griliğin ortasında bütün ihtişamıyla unutturmasın diye hiçbir şeyi...
Biz Gri’ye gülümsemekten mutlu olmuştuk galiba....

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam

12 Ocak 2011 Çarşamba

KELEBEK ÖMRÜ

Ben değil
Parmak uçlarım bekler,
Sarhoş eden teninde
Bir kelebek ömrü dolaşmayı.

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam

9 Ocak 2011 Pazar

İSRAFİL VE SUR

İsrafil çok sevdiği Sur'a
Üfleyebilmek için can evinden.
Bir insanlık ömrü beklemeyi göze almış.
Elinin altında,
Gözlerinin önünde,
Düşlerinde...

Beklemiş,
Acıtmış canını.
Kor ateşlerde yakmasına
İzin vermiş Tanrı'nın.

Bir kez,
Sadece son kez,
Çatlamış dudaklarını
Dokundurabilmek için Sur'un ağzına,
Kavurmuş yüreğini
Bir insanlık ömrü.

İbrahim Halil ŞİMŞEK
İstanbul / Ömer Hayyam